1 Aralık 2006 Cuma

Müslüman Sol Harekete dair | Cahit Akın

Aşağıdaki kısa yazıyı, Mehmet Bekâroğlu ve Ertuğrul Günay'ın öncülük ettiği "yeni siyaset" arayışından heyecana kapılarak bundan tam 6 sene önce yazmışım. Bugünden baktığımda içimden geçen söz şudur: Keşke buradakilere çok yakın cümleleri bugün de kurmak zorunda kalmasaydım ve başka meseleleri konuşabilseydim.

Malumunuz, Mehmet Bekâroğlu ve Ertuğrul Günay’ın vitrinde olduğu yeni bir hareket siyasi gündeme taşınmış durumda. İlk elden tepkiler, beklendiği üzere, İslam ve Sol’un kan uyuşmazlığına odaklanmakta.

Açıkçası, benim bu tartışmadan beklentim, Müslümanların ve Türk solcuların Sol ile İslam’ın bir aradalığını değerlendirirken meseleyi evrensel tanımlardan, yani materyalizm ve Marksçılık ile metafizikten bir an için ayrı tutup, Türk Solu ile Türkiye’de İslam bağlamında ele alarak yerel ölçekte tartışma ve diyalog imkânlarını keşfetmesidir. Yoksa, Türk Solu’nun evrensel tanımlar bakımından ne oranda Sol olduğu zaten on yıllardır Sol literatürde tartışılmaktadır. İslam ve modernite-sekülarizm arasındaki ilişkinin sorunsallığı da aynı şekilde İslami literatürde haylice tartışılmakta.

Sol literatürden hareketle şunu söylemenin artık bir sakıncası kalmamıştır: Türk Solu’nun yerel ölçekteki başlıca karakteristiği anti-emperyalist oluşudur. Türk Solu tarihi bunu delillendiren sayısız vakayla mücehhezdir. Ancak, Türk Solu’nun anti-emperyalist mücadele geleneği içerisinde Doğu, Orta Doğu ve hatta Kürt sorunu daima geri planda kalmış, Tanzimatçı ve Batılılaşmacı bir doğrultuda kendini Kemalizme organik olarak bağlamıştır.

Günümüzün Türkiye’sinde anti-emperyalist mücadelenin söylemsel odağında işte tam da bu ihmal edilmiş temalar bulunmaktadır ve yine açıkça söylemek gerekir ki, İslami çevreler ve fikir adamları bu söylemin odağında etkin eylemciler ve kuramcılar olarak haylice önem kazanmıştır. Abant Toplantıları, Doğu Konferansı gibi fikir ve eylem platformları sözünü ettiğim bu hâlin mütecessim tezahürleridir.

Bekâroğlu ve Günay’ın vitrine çıktığı söz konusu hareketin sözel yükünü işte bu yerel ölçeğin ve anti-emperyalist bağlamın ve “biz”e özgü bir arayışın oluşturacağını öngörmekte ve hissetmekteyim. Bu hareketin Müslüman-Sol birlikteliğini -ya da hadi daha doğru bir deyimle işbirliğini- Sol ve İslam’a özgü kavramlar arasındaki felsefi tartışmaların değil, can yakan güncel meselelerin diliyle inşa etmeye daima özen göstereceğini sanıyor ve umuyorum. Hareket, en azından bu yönüyle bile daha şimdiden aktif bir siyaset zemininde yaşayacak, kuramsal meseleler her zaman olduğu gibi yine entelektüel platformlarda tartışılmaya devam edecektir.

Tekrar ve farklı bir biçimde yeniden söylemeliyim ki, bu hareketin güncel siyasete ve münevver zihinlere kazandıracağı en büyük açılım, can yakan güncel meseleler ve anti-emperyalist mücadele geleneği bağlamında, birbirinden varoluşsal olarak kopuk görünen iki farklı dünya görüşünün Türkiye’deki yandaşlarına ve hatta militanlarına birbiriyle fiilen konuşabilme, sıcak meseleler odağında daha uzun vadeli birliktelik deneyimi edinme olanağı sağlayacak olmasıdır.

Dahası, Müslümanların moderniteyi ve sekülarizmi kökten reddeden gelenekçi kesimi ile Solcuların bu iki kavramı en kaba okuma biçimleriyle neredeyse kutsallaştıran pozitivist kesimi dışında kalan Müslüman ve Solcuların hem entelektüel hem de eylem potansiyellerini samimi ve estetik işbirliği örnekleriyle topluma sergileyebilmesidir.

Umarım ki, artık faşizanlaşan ulusalcı Sol ile meselesini Kemalizm düşmanlığından öteye taşıyamayan Müslümanların çekişmesinden başka konuşma ve dayanışma hâllerinin de mevcut ve mümkün olduğu açıkça görülebilsin ve dar gündemlerin söz dağarcığından ve dolayısıyla afaziden kurtulma imkânları genişleyebilsin.

Cahit Akın, Aralık 2006

* Bu yazıya şurada link verilmiş ama o günkü bloğum silindiği için artık bu link geçerli.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder